21 Ocak 2014 Salı

SİNİR OLDUKLARIM

Hepimizin hayatta sinir olduğu bazı durumlar/konular vardır. Benimkileri şöyle maddelendirebilirim:

* Hala ısrarla kullanılan aynalı güneş gözlükleri (yok arkadaşım, bitti o moda, seninki eskiye özlemse eğer "Hotel California" falan dinle),

* Vücudunun her tarafından yağlar sarkanların bikini giymeleri (kilo alınmasına bir diyeceğim yok, hormon bozukluğu yaşayanı var bunalımda olanı var, kiloyu her zaman anlayışla karşılıyorum. Ancak vücuduna göre giyinmek diye de bir şey var. Giyme kardeşim o düdük kadar bikiniyi, zaten sarkan göbek yağından bikini görünmüyor),

* Sırtından ve boynundan kıllar fışkıran erkekler (var kardeşim çözümü ağda, epilasyon, tüy dökücüler vs. kazak giymişsin gibi plajda dolaşmanın anlamı ne?..),

* Bulamaç halindeki yemekler (Yemekte krema mayonez gibi sos kullanımını Amerika ve Avrupa sardı başımıza kurtulamıyoruz. Hani bu kadar onları örnek alacaksak yemeklerinde değil çevre temizliği ve düzen konusunda alalım. Güzel Türk yemeklerine krema, avokado katmak da nereden çıktı?),

* Minyatür yemek sunumları (tonlarca para ödeyip doymuyorsunuz... Tamam minyatür mü yaptın o zaman hesabı bana bırak gönlümden minyatür bir şeyler koparıp vereyim),

* Yakışan yakışmayan herkesin giydiği taytlar (geldik yine vücuttan fışkıran yağ meselesine... Taytı giyiyorsun da, sen yürürken arkandan selülitleri dağ - bayır - ova olmuş toto bölgene bakan biz oluyoruz. Yazık değil mi bize?),

* Erkeklerin dapdaracık giyinmeleri (valla uzaklaştırıyorsunuz bizi kendinizden),

* Terlemiş vücuda parfüm deodorant sürerek kokuyu bastırmaya çalışanlar (hayır, amaç bu şekilde yeni bir parfüm vs. yaratmaksa lütfen bunu laboratuvar ortamında, koku geçirmez kalın duvarlar arkasında yap!!! Niye bizi deney fareleri gibi kullanıyorsun, ölüyoruz işte anla...),

* Herkesin hem fikir olacağını düşündüğüm yalanlar, yalanlar yalanlar... (hani bir de davranış uzmanlarının "efendim yalan söylerken göz bebekleri büyür, ayrıca kişi gözünün ucuyla hödö tarafa doğru bakar" açıklamalarından sonra milletin gözü azıcık kaysa bende paranoyak gibi -kesin yalan, bir dik dik bakayım da bebeklerini göreyim- gibi düşünceler oluşmaya başladı... Not: Buradaki bebek lafı göz için söylenmiştir, farklı yorumlayanların içi fesatmış...),

* Dakik olamayan ağır kanlı insanlar (bir gün erken menapoza girersem suçlusu bu insan türüdür, bilesiniz),

* Çocuklarının tembelliklerini kabul etmeyerek "valla o kadar mükemmelliyetçi ki, mükemmel yapamayacağı hiçbir şeyle ilgilenmek istemiyor..." diye açıklama yapan anneler (bir de bu konunun şöyle bir varyasyonu var: çocuğunun çok zeki olamadığını kabul edemeyen anneler: "konsantrasyon bozukluğu var şekerim bir dikkatini toplasa alimallah ışınlanmayı bile keşfeder"...),

* Yerli, yersiz ve çat kapı gelenler (telefon vaaaaarrr, mail vaaaaarrr, faks vaaaaarrr, mektup vaaaaaarr, olmadı mı posta güvercini falan uçur ama çat diye gelme ne olur. Hayır belki gerçek anlamda bir elimde cımbız bir elimde ayna var o esnada... Hah söyle bakalım sen o durumdayken ben gelsem?),

* Her söylenenin tersini söylemek için kendini parçalayan insanlar (yapma güzel kardeşim, çünkü bu şekilde içi boş görünüyorsun),

* Ağzına kadar dolu kül tablaları (hadi içtin, ciğerler egzoz borusu oldu da kalk bari şunu dök, bence sümüğünü göstermek kadar iğrenç çünkü...),

* Sormadan akıl verenler (hah bak varsa o kadar aklın, akıl vermeme üzerine kendinde kullan),

* Arkasından zift gibi duman çıkartan araçlar (arabanın muayenesi bir gün gecikse polis damlar, hem ceza keser hem de arabayı bağlar... Belediye otobüsleri kamyonlar, minibüsler fosur fosur zift zortluyor, kimsenin umuru değil)

* Yere tükürenler (Tut arkadaşım içinde o balgam denen iğrenç şeyi.. Sanki Picasso'ymuşsun da bir sanat eseri yaratıyormuşsun gibi uzun uzun da kükreyerek ses çıkartıyorsun... Hadi mide bulantımızı içimize bastırdık, yüzümüzü ekşittik diyelim.. Sonra o yolda o tükürüğe basma buna basma derken tavşanlar gibi sekerek yürümek zorunda kalan bizler oluyoruz...),

* "Abla 20 lira ver yeter" diyen satıcılar (Bu cümleyi söylerken şöyle kaşlarını hafif küçük Emrah moduna getirip, seslerini de ajitasyonu vurgulasın diye inceltirler... Hadi canım, sanki kar almıyorsun da bugünü bana hayır işleme günü ilan ettin!!! Hatta cümle şöyle de gelebilir: "senin için 10 lira olur!" Niye benim için? Neremi beğendin hayır farkında değilim de açıkta bir yerim mi var? Terbiyesiz...)

* Özellikle giyim mağazalarındaki yüksek volümlü çıstak çıstak diye çalan müzikler (Hangi zekası önünden giden ve bu nedenle o zekayla bir türlü bir araya gelemeyen kişi, bu tür müziklerin alışveriş yapanı coşturduğu ve daha çok almasına imkan sağladığı fikrini ortaya attıysa kendisine bir çift sözüm olacak: Öncelikle acil bir KBB uzmanına görünüp kulak zarlarını kontrol ettir, bakalım senin sandığın gibi hala yerlerinde duruyorlar mı? İkincisi, bu müzik türüyle değil fazla fazla almak, üstümdekileri bile çıkartıp mağazaya hibe edesim geliyor... Yoksa, yoksa amaç bu mu???...),

* Bir sorununu anlattığında "boş ver" denilmesi (Bende hata ki bu lafı söyleyebilecek tarzdaki insanlara yanlışlık eseri sorun anlattığım olmuştur. Yahu boş verebilecek olsam zaten eder bunu dile getirmezdim. Bence boş ver demek: "senin sorunun beni hiiiiiççç alakadar etmiyor, boşuna kafamı ütüleme... Hatta biraz daha anlatırsan -oğlum bak git!- diye de çemkirebilirim" Neyse ki bana bu kelimeyi söyleyen insanı anında boş verebilenlerdenim...)

Not. Bu yazıyı ilk olarak 2008 yılında kaleme almıştım. Blogumda da paylaşmak istedim. Sevgiler :o)


2 yorum:

  1. ahahahahah çok iyi. İşte benim canım öğretmenim :0)

    YanıtlaSil
  2. Canım benim çok teşekkür ederim güzel meleğim :o))))

    YanıtlaSil